21 Mayıs 2016 Cumartesi

Kabina Siğmayan Şehir “Berlin”

Duvarın yıkılışının 20. yılında dev bir sanat, eğlence ve alışveriş kentine dönüşen Berlin, bu ay baştan aşağı ışıklarla yıkanarak yeniden doğuşunu kutlayacak.


İşte Berlin’i görmeniz için 5 sebep:


Reichstag’dan Alexanderplatz’a


Yeni parlamento binası Reichstag’dan başlayıp Brandenburg Kapısı’ndan geçerek Alexanderplatz’daki Televizyon Kulesi’ne uzanan yürüyüş güzergâhı kentle tanışmak için ideal. Avrupa’nın en geniş bulvarlarından Unter den Linden boyunca uzanan yol, elçilik binalarıyla başlıyor. Eski Saray, Opera Binası ve Berlin Katedrali’ni kapsıyor.


Berlin Duvar’ını Ziyaret Edin


Kentin ortasından akan Spree Nehri’nin kuzey yakası boyunca uzanan East Side Gallery, Berlin Duvan’nın en iyi korunmuş kalıntısı. Yaklaşık 1,2 kilometrelik duvardan oluşan bu açık hava müzesini, dünyanın dört bir yanından gelen sanatçıların duvar üzerine yaptığı


Alişveriş Cenneti


Berlin, 20 binden fazla dükkân, butik ve lüks mağazasıyla gerçek bir alışveriş cenneti. Ayrıca, kentin farklı bölgelerinde 30’dan fazla pazar ve bitpazarı kuruluyor. Berlin’in Champs-Elysees’si Kurfürstendamm (Ku’damm)’ın yanı sıra, kentin seçkin moda evlerini ve ünlü şarküterilerini, bulvarın yan sokaklarında bulabilirsiniz.


İlk Evrensel Müze Açiliyor


UNESCO Dünya Mirası beş eski müzeden oluşan Museumsinsel (Müzeler AdasıJ’ndaki Bergama Müzesi’ne (Pergamon Museum) uğrayın. Neues Museum ise dünyanın ilk evrensel müzesi anlayışıyla 15 Ekim’de açılacak.


Berlin Işik Festivali


Berlin, 14 Ekim’den itibaren tam 12 gün boyunca ışıl ışıl parlayacak. Şehrin tüm önemli tarihi ve modern yapılarını, sokak ve bulvarlarını büyüleyici renklere boyayacak olan Işıklar Festivali (Festival of Lights)’nde farklı ışık teknikleri kullanılacak. Festival boyunca,‘light liner’ denilen servis otobüsleri festival katılımcılarına ‘ışık manzaraları turu’ attıracak.

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Keşfedilmeyi Bekleyen Bir Yer “Langkawi”

Langkawi Adası, 10 milyon yaşındaki yağmur ormanları ile 8,000 yaşındaki mercan kayalıkları arasında yer alan, egzotik florası ve nadide yaban hayatı ile beş yıldızlı tatil ortamının entegre edebilmiş olduğu nadir yerlerden birisi.


Malezya‘nın en iyi bilinen tatil beldesi olan Langkawi, turkuaz sakin bir denizi, beyaz kumlu kumsalları, ormanlarla kaplı tepeleri, pirinç tarlaları, bozulmamış doğası ve vergisiz alışveriş fırsatı ile tam bir tatil rüyası.


Malezya’nın Kedah eyaletine bağlı olan ada, Malezya Yarımadası kuzey batı ucunda, kıyıdan 30 km açıkta, Andaman Denizi’nde yer alıyor. Hindistan cevizi ağaçları gölgesinde, tropik iklimin ve denizin kusursuz keyfinin kaygısızca çıkarılabileceği Langkawi Adaları 99 adadan oluşuyor. Langkawi Adası ise, bu adalar topluluğunun en büyüğünü oluşturuyor.


UNESCO tarafından korunan mangrov orman alanları ile doğa tüm güzelliğini sunarken, biri birinden güzel plajlarıyla da tatilcileri davet ediyor.


Pulau Langkawi, 1986 yılında gümrüksüz serbest bölge olarak ilan edilmiş. 478,5 km² yüz ölçümündeki adada 65.000 kişi yaşıyor. Küçük köyleri, pirinç tarlaları, mandaları ve doğal güzellikleri ile kırsal alanları, tam bir Malay adası görünümünde.


Langkawi Gezilecek Yerler


Underwater World, renkli deniz altı yaşamı meraklılarının ilgisini çekecektir. Dünyanın bu en büyük halka açık akvaryumunda (38 Ringit, 22TL; çocuklar 28RM,16TL), leopar köpekbalığı, dinazor balığı, penguenler, mercanlar, vatoz balıkları, deniz kaplumbağaları ve diğer egzotik deniz canlıları görülebilir. Türkiye’de görülemeyecek zenginlikte akvaryumun çıkışında da orta ölçekte bir shop bulunuyor.


The Crocodile Farm (Timsah çiftliği) timsahların nasıl yetiştirildiği öğrenilebilir.


The Snake Sanctuary (Yılan çiftliği), Malezya ve dünyanın farklı yerlerinden çok çeşitli yılan türleri görülebilir.


The Cable Car Ride (teleferik), yağmur ormanları arasında, 42 derecelik eğimle dünyanın en dik teleferik gezisini sunuyor. Langkawi Adaları’nın çarpıcı panoramik manzarasına şahit olmak için ideal. Teleferik, Mount Mat Chinchang üzerinde L şeklinde bir rota izleyerek Oriental Village’da bitiyor. Burası, başkent Kuah şehrine arabayla 30 dakika uzaklıkta yer alıyor.


Oriental Village, 50’den fazla mağazasıyla, turistik el sanatları ve hediyelik eşyaların alınabileceği bir köy olarak tasarlanmış. Aynı zamanda Malay mufağının seçkin lezzetleri de burada tadılabilir.


Langkawi Sky Bridge, Mat Chinchang Dağı’nın, deniz seviyesinden 700m yüksekliğinde bir sırta kurulmuş. Langkawi Cable Car vasıtasıyla ulaşılabilen Andaman Denizi’ne doğru inanılmaz manzara sunan köprünün 125 metrelik bölümü yaya yürünebiliyor.


Pregnant Lady Lake, Tasik Dayang Bunting olarak bilinir ve Kuah şehrinin güneyinde yer alıyor. Tepeler arasında yer alan bu muhteşem derin göl, Pulau Dayang Bunting tepeleri arasında yer alıyor. Yerel efsaneye göre, gölün suyu şifalı; çocuğu olamayan kızların bu suda yüzdüğünde çocuk sahibi olabileceklerine inanılıyor.


Langkawi Alışveriş


Langkawi bir duty-free alışveriş cenneti. Adada çok sayıda el sanatları ürünleri satan mağazalar bulunuyor. Bir tür kumaş boyama sanatı olan batik, ahşap el oyması ürünleri, seramik ürünleri, inci alınabilir.


Langkawi alışveriş merkezlerinin çoğunluğu, başkent Kuah yakınlarında yer alıyor. Jetty Point Shopping Complex ve The Saga Shopping Centre kozmetik, saat, giyim, aksesuar, sigara, likör ve daha fazlası için uygun bir alışveriş merkezleri.


Langkawi Gece Hayatı


Gündüz için sunduğu seçeneklere kıyasla Langkawi gece hayatı çok hareketli sayılmaz. Bistrolar, publar, bar, kafe, restoran ve gece kulüpleri Pantai Cenang, Pantai Tengah ve Pantai Kok çevresine deniz kıyısında sıralanmış olduğundan, keyifli geçen günün ardından romantik ve sakin bir akşam geçirme fırsatı sunuyor. Bazılarında canlı müzik sunumları yapılıyor.


The Oriental Village ve Telaga Harbour Park ise diğer popüler gece hayatının bulunabileceği yerler arasında yer alıyor.


Langkawi Konaklama


Langkawi’de temiz, ucuz otellerden, ödüllü 5 yıldızlı tatil köylerine kadar, her türlü zevke ve bütçeye uygun konaklama fırsatları sunuyor. Langkawi turu için erken rezervasyon otelleri ayarlanarak konaklama maliyetlerini azaltabilir.


Sheraton Langkawi Beach ResortPantai Cenang bölgesinde lüks konaklama düşünenler Casa Del Mar, Meritus Pelangi Beach Resort & Spa otellerini tercih edebilirler. Pantai Kok bölgesinde ise Sheraton Langkawi Beach Resort, Tanjung Sanctuary Langkawi veya Berjaya Langkawi Resort tavsiye edilir.


Cenang Beach bölgesinde sırt çantalılar için uygun dorm oda yatak fiyatları 5$’dan başlıyor. Oda fiyatları ise 10$ civarında. Gecko Guest House, Shirin Guesthouse ve Melati Tanjung Motel tercih edilebilir.


Langkawi Hava Durumu


Ekvator çizgisine yakın olan Langkawi’de tropikal iklim bulunuyor. Kuru sezon ve yağışlı sezon olmak üzere 2 mevsim egemen. Hava sıcaklığı en yüksek 33, en düşük ise 24 derece arasında seyrediyor.


Nisan-Ekim arası ise yağışlı sezon, sıcaklık 30 dereceler civarında seyreder. En çok yağış ise Ağustos ve Eylül arası görülüyor. Bu dönem hava sıcaklığı 24 derece civarında seyrediyor. Kasım-Mart ayları arasında takımadalar boyunca serin esinti var.


Langkawi her mevsim tatil yapmaya elverişli bir iklime sahip, ancak tatil için en uygun zaman Kasım-Haziran ayları arası.


Langkawi’ye Nasıl Gidilir


Andaman Denizi’nin muhteşem güzelliklerinden birisi olan Langkawi Adası’na feribotla Georgetown, Kuala Perlis, Kuala Kedah ve Satun (Tayland) yoluyla ulaşılabiliyor. Ben Satun üzerinden Langkawi’ye geçtim.


Kuala Kedah ve Kuala Perlis ile Langkawi arasında ekspres feribot (25 Ringit, 15TL) çalışıyor. Kuala Kedah- Langkawi arası feribot ile 1 saat 15 dakika, Kuala Perlis’ten ise 45’dakika sürüyor.


Georgetown, Kuala Lumpur ve Singapur vasıtasıyla gelecekler havayolunu kullanabilir. Malaysia Airlines, Kuala Lumpur-Langkawi arası her gün, Air Asia ise haftada 5 gün uçuyor.


Kuala Lumpur’dan karayolu ile Langkawi’ye ulaşılabilir. Havalimanında araba kiralayıp ada kolaylıkla gezilebilir. Malezya mükemmel karayoluna ve kurallara uyan sürücülere sahip. Trafik soldan akıyor.

12 Mayıs 2016 Perşembe

Tarih Safarisinde “Persepolis” Turu

Günümüzde gerek siyasi gerekse coğrafi olarak doğru veya dolaylı olarak bir çok çıkar çatışmasının yaşandığı bölgede yer alan İran’ın geçmişindeki tarihinden günümüze gelen meşhur tarihi ne yazık ki her ne kadar kendi içerisinde bir savaş yükümlülüğü veya bir kriz olmamasına karşı etrafındaki ülkelerin yaşadığı olağanüstü hal durumlarından dolayı turistlerin neredeyse hiç ziyaret etmemektedir. Bu yazımda sizlere Persepolisi bir gezici gözlemiyle aktararak tarihi yer hakkında bilgi vermeyi amaçlıyorum. Umut ediyoruz ve diliyoruz ki bir an önce bu kaos ortamı kısa süre içerisinde o bölgeden kalkar ve sular durulur. Böylece biz gezginler için yeniden keşiflerin yolu açılır.


İran tarihinin en görkemli dönemi hiç kuşkusuz M.Ö. 6. yüzyılda yaşamış olan ünlü Pers Kralı Darius dönemidir. Batı Anadolu’dan Hindistan’a, Ön Asya’da geniş ve görkemli bir imparatorluk kurmuş olan kral Darius, birçok küçük krallıkları kendisine bağlamış, bu özelliğinden dolayı da Krallar Kralı unvanını alarak yedi düvele nam salmış. Böylesine bir görkem ve kudrete sahip bir kral olur da onun gücü ve görkemini simgeleyen büyük bir taht ya da sarayı olmaz mı? Olur elbet. Nitekim Pers Kralı Darius gücünün doruğundayken başkent Persepolis’te bugün İranlılar’ın “Taht-ı Cemşid” adını verdikleri büyük bir taht ve şanına yakışır bir saray yaptırmıştır.


İran’ın tarihi dokusuna biraz olsun tanıklık etmek gerekiyorsa yolu bu ülkeye düşenlerin ilk görmesi gereken tarihi kalıntılardan biri, hatta birincisi hiç kuşkusuz Persepolis’teki antik kalıntılarıdır. Kavurucu yaz sıcaklarında bu ülkeye gidenler bile sabahın ilk saatleri veya akşam serinliğinde ülkenin Şii merkezi sayılan Şiraz kentinden bir arabaya binip 55 kilometre kuzeye giderek antik çağdaki bu görkemli sarayın kalıntılarıyla hasret gidermelidir. Geniş Şiraz Ovası’na hâkim bir tepeye sırtını dayamış olan Persepolis’i ziyaret edenler sadece Pers kültürü ve kral Darius hakkında bilgilenmeyecek, sarayın görkemli sütunları arasında dolaşırken Makedonyalı Büyük İskender ve onun görkemli ordusunun da bıraktığı derin ve yıkıcı izleri de yakından göreceklerdir.


Darius’un Etkileyici Şehri “Persepolis”


Pers İmparatorluğu’nun başkenti olan Persepolis, M.Ö. 6. yüzyıl sonlarına doğru Pers Kralı I. Darius (Dara) tarafından kurulmuş. Bu antik kent içindeki en görkemli yapı ise tabii ki kralın sarayı olmuş. Saray taşıma toprakla yapılan, tepesi 473 metre uzunlukta, 86 metre genişlikte ve 13 metre yüksekliği olan yapay bir tepe üzerine inşa edilmiş. Sarayın bulunduğu bu taraçaya iki geniş merdivenle çıkılıyor. Merdivenlerin yan duvarları kral Darius’un rakiplerine gözdağı vermek ve gücünü göstermek için yaptırdığı devasa büyüklükteki  kabartma heykellerle doldurulmuş.


Darius’tan sonra tahta çıkan diğer Pers imparatorları da bu sarayı kendilerine mekân olarak seçmiş ve her defasında biraz daha büyütüp genişletmiş. Taht salonunda, her biri 20 metre yükseklikte olan ve üzerinde 2 metre yükseklikte başlıkları olan 100 sütundan şimdilerde sadece birkaç tanesi ayakta kalabilmiş. Sütun başlıklarının çoğu insan, boğa ve at başı şeklinde yapılmış. Sarayın iki büyük sütunla tutturulan kapısının yüksekliği 11 metreyi buluyor. Kapıdaki sütunların önünde, yüzleri insan şeklinde olan iki boğa heykeli yer alıyor.


Darius’un, Mısır’ın güneyindeki granit ocaklarından (obilisk taşı) getirilen blok taşlarla yapılmış “Apadama” denilen tören salonu tamı tamına 10.000 kişi alıyormuş. Bu kadar büyük bir kapalı salon günümüzde de dahil olmak üzere başka hiçbir sarayda bulunmuyor. Hazine sarayının geniş avlusuna açılan dört büyük ahşap kapısından bazıları yok olmak üzereyken renkli ve süslü alçılarla kaplanmış. Sarayın kalıntıları üzerinde dolaşırken özellikle geçiş bölümlerinde sıra sıra dizilmiş heykel kalıntıları bozulmadan günümüze kadar gelebilmiş. Bu büyük sütun kaideler üzerinde, Perslerin sosyal yaşamını ve inançlarını yansıtan çok sayıda heykel bulunuyor. Bunlar iyilik sembolü olan yarı insan bir savaşçıyla kötülük sembolü olan bir canavarın mücadelesini anlatıyor. Bu mücadeleden her defasında zaferle çıkan ise tabii ki iyilik sembolü olan Darius oluyor.


Taht-ı Cemşid ve Nakş-ı Rüstem


Persepolis’in yakınındaki kayalık dağın yamaçlarında birbirinden 8-10 kilometre uzaklıkta, kayalar oyularak yapılan ve saray görünümlü iki kaya mezarı bulunuyor. Bizim Batı Anadolu’daki Frigya döneminden kalma  yamaçlardaki büyük kayaların oyularak yapıldığı kral mezarlıklarına benzeyen bu mezarlar “Taht-ı Cemşid” ve “Nakş-ı Rüstem” olarak anılıyor. Bunlardan ilki Darius’a ait.


Eee ne oldum demek kadar ne olacağım da demek gerekiyor. Görkemli tahtlar, saraylar yaptırsanız da gün gelir devran döner birileri o sarayı altınızdan çekiverir. Tarih sayfaları bu hikâyeleri yazmakla bitiremiyor. Nitekim M.Ö. 331’de Büyük İskender Anadolu’dan başlayıp büyük doğu seferine çıktığında Orta Asya’yı da aşarak Hindistan’a kadar geçtiği tüm toprakları titretirken bu hışımdan en fazla nasibini alanlardan biri de Persler ve Darius olmuş. Büyük İskender’in sayıca daha az olmasına rağmen dahiyane bir taktikle Pers ordusunu birkaç saat içinde bozguna uğratıp, Darius’u ortadan kaldırmasıyla birlikte saraya girdiğinde büyük bir şok yaşadığı söylenir.


Gözünün gördüklerinin o güne dek hayal ettikleriyle dahi boy ölçüşemeyecek kadar güzel olduğunu fark ettiğinde, tedirgin olmaya başladı. Burnuna gelen kokuların, dokunduğu çiçeklerin, eğilip pınarlardan içtiği şarapların, ağaçların altında sere serpe yatan hurilerin ve gözünün gördüğü ne varsa hepsinin ilahi bir mükemmellikte olduğunu görünce “Cennet artık benim oldu” dediği söylene gelir. Ne var ki Hint Seferi’nden dönerken Persli bir kadınla ateşli geceler yaşadıktan sonra başına gelen zehirlenme faciasından sonra askerlerine biraz kıskançlıktan dolayı tarihteki bu en görkemli sarayı yağmalattığı ve sonunda da yakıp yıktırdığı biliniyor. Bu yağmalamanın asıl nedeninin Perslerin, İskender’inkilerden daha güzel bir kenti olmasından kaynaklandığını söyleyen tarihçilerin sayısı da hayli fazla.


Persepolis’in yakın tarihteki siyasi çalkantıyla bağlantısına gelince: Ekim 1971’de, Pers Kraliyeti’nin kuruluşunun 2500. yıldönümü kutlamaları sırasında kendini adeta Krallar Kralı Darius ilan eden Şah Rıza Pehlevi’nin tüm dünyada büyük yankı uyandıran görkemli kutlamaları ve tüm ülkelerden davet edilen kral, devlet başkanları, prens ve prensesler ile dünya jet sosyetesine yapılan 100 milyon dolar bütçeli ikramların İran halkının üzerinde büyük bir tepkiye neden olduğu, bu durumun Pehlevi ve İran rejiminin değişikliği üzerinde ilk kıvılcımı başlattığı hâlâ söylenip durur.


Mollalar iktidara geldiklerinde Persepolis büyük bir sessizliğe gömülmüş, hatta bazı sütunların yüzleri bizzat tahrip edilmiş, gezilmesi yasaklanarak askeri bölge ilan edilmiş. Ancak son yıllarda turizmin önemini yeni yeni anlamaya başlayan İran yönetimi UNESCO ile işbirliği yapmaya razı olarak bir dizi ortak projeyle Persepolis’in korunması ve restorasyonu için çalışmalara başlamış.  İran Hava Yolları’nın logosunda Persepolis’te bulunan heykellere yer verilmiş. Yine de en önemli sorun ulaşım sorunu. Şah döneminde Şiraz’dan Persepolis’e direkt otobüs kaldırılırmış. Bugün ise turistler zorlukla ve kendi olanaklarıyla ancak bu antik kente ulaşabiliyor.


 


 

8 Mayıs 2016 Pazar

Ünlü Kâhin Nostradamus’un Hayatı ve Ekstralar

D’Artagnan


Charles de Batz veya de Montesqniou, kont d’Artugnun. Fransa kralının, maiyet atlıları subayıdır. 1611’de Audi (Fransa) yakınlarında doğdu, l(173’te Maastricht’te (Hollanda) öldü.


  1. Dumas’nın yazdığı “Üç Silâhşörler” romanının kahramanı. Athos, Porthos, Aramls: Bu üç takma ad Fransa kralı XIII. Louls’nin birbirinden ay-nlmaz üç yiğit sIlAhşoruna aittir. Taşradan henüz gelmiş Gaskonya’lı genç ve yiğit bir soylu olan D’Artagnan’ın da bu üç ahbap çavuşların gürültücü ve sevimli grubuna katılmasıyla sayıları üçten dörde çıkan korkusuz şövalyeler bundan böyle maceradan maceraya atılacak, kardinal Richelleu’nün muhafızlarına karşı savaşacak, mutsuz ve tehdit altında yaşayan kraliçenin yardımına koşacaklardı… Fransız yazarı Alexandre Dumas’ın Üç Silâhşorlar adlı romanı pek tanınmış bir eserdir. Ne var kİ senyör D’Artagnan’ın gerçekten yaşadığını ve kralın maiyet atlılarına komutanlık ettiğini çok kimse bilmez. Yiğit ve dürüst bir asker olan D’Artagnan, Maastricht kuşatması sırasında yapılan bir çarpışmada kahramanca dövüşürken ölmüştür.

Savinien de Cyrano de Bergerac


Fransız yazarı Bergerac, 1619’da, Paris’te doğdu, 1655’te aynı yerde öldü. Fransız yazarı Edmond Rostand, kahramanı Cyrano olan Cyrano de Bergerac adlı bir piyes yazdı.


Küçük soylular sınıfından olan Cyrano de Bergerac önce orduya girmişti. Fakat aldığı ağır bir yara yüzünden askerlikten ayrılmak zorunda kaldı. Bundan sonra Cyrano de Bergerac, tiyatro eserleri, mektuplar ve romanlar yazmaya başladı. 1657’de kaleme aldığı Histoire Comique des Etats et Empires de la Lune (Ay’daki Devletlerin ve İmparatorlukların Gülünç Tarihi) ile 1662’de yazdığı Histoire Comique des Etats et Empires du Soleil (Güneş’teki Devletlerin ve İmparatorlukların Gülünç Tarihi) adlı iki romanı çok ilgi topladı. Cyrano, Edmond Rostand’ın 1897’de yazdığı beş perdelik piyesle ölümsüzleşmiştir. Rostand, eserinde gerçeklerden biraz uzaklaşarak onu koca burunlu gülünç bir kişi olarak tanımlamışsa da. Cyrano’nun kılıç kullanmadaki ustalığının yanı sıra, parlak ve ince zekâsını da kahramanına olduğu gibi mal etmiştir.


Michel de Nostre-Dame veya Nostradamus


Fransız müneccimi. 1503’te Saint-Rémy-de-Provence’da (Fransa) doğdu, 1556’da Saloa’da ölmüştür. Kehanetleri saf kimselerin daima ilgisini çekmiştir.


Doktor Nostradamus korkunç bir salgın sırasında vebalı insanları tedavi ederek bu-,yük bir cesaret örneği göstermiştir. Bununla beraber önünü bu fedakârlığına değil de dörtlükler hâlinde yazıp 1555’de Centuries Astrologiques (Müneccimlikle İlgili Yüzlükler) adı altında yayımladığı kehanetlerine borçludur. Boş inanları olan Fransa kraliçesi Catherine de Medicis, Nostradamus’u kendi müneccimi yapmıştı. Ünlü müneccim, daha XVI. Yüzyılda XX. Yüzyılı aşan kehanetlerde bulunmuştur. Çok kurnaz bir kimse olan Nostradamuş kehanetlerini, anlaşılması son derece güç bir falcı diliyle yazdığı için müneccimin dörtlüklerini çözmeye çalışanlar bunları kendilerine göre yorumlamışlardır. Bu yüzden bu konuyla ilgilenen kimseler, dörtlüklerin anlamı ve ifade etmek istediği şeyler üzerinde tam olarak görüş birliğine varamamışlardır


 


 

1 Mayıs 2016 Pazar

İstanbul’un Bir Kanadı “Anadoluhisarı”

Tarihi İstanbul’un görülmesi gerekli olduğunu düşündüğüm ve engine bir tarihe sahip olan Anadolu hisarı hakkında derin bilgileri özetleyerek sizlere sunduğum bu yazımı umarım beğenirsiniz.

İstanbul Boğazı ile Göksu (Aretas) Deresi’nin Boğaz’a karıştığı yedi dönümlük, denize doğru uzanan alanda bulunan bu kale çevreye ismini vermiştir. Anadoluhisarı, ileri bir karakol olarak Yıldırım Beyazıt tarafından 1395 yılında yaptırılmıştır. Kalenin bulunduğu alanda yapılan araştırmalarda daha eskiye yönelik kalıntılara rastlanmamıştır.

Yıldırım Beyazıt’ın bu kaleyi yaptırmasındaki amaç Boğaz geçişlerini kontrol altına almak ve Göksu Vadisi’ne girişi de önlemek idi. Nişancı Mehmet Paşa tarihinde Güzelcehisar olarak ismi geçen bu kaleye Gözlücehisar ismi de yakıştırılmıştır. Nişancı Mehmet Paşa tarihinde kalenin yapım tarihi 1394–1395 olarak belirtilmiştir. Fatih Sultan Mehmet dönemi tarihçilerinden Tursun Bey buradan Yenihisar veya Yenicehisar olarak söz etmiştir. Hoca Sadettin Efendi de buraya Akçahisar olarak değinmiştir. Aşıkpaşazâde tarihinde bu kalenin yapılışı ile ilgili bilgiler bulunmaktadır:

“Yıldırım Beyazıt, Kocaeli’nden geçerek, İstanbul’a doğru geldi (1390–91) ve Şile Kalesini alan Yahşi Bey’i gönderdi. Sultan Boğazkesen üzerinde Güzelce Hisar adlı bir şato yaptırdı.”

Yıldırım Beyazıt ile Timur arasında 1402’de yapılan Ankara Savaşı’ndan sonra kale Osmanlı yönetiminde kalmıştır. Bu dönemde Osmanlı Beyliği dağılma aşamasına geldiğinden Süleyman Çelebi Bizans’ın desteğini sağlamak amacı ile İstanbul’a yakın olan Kartal, Pendik gibi yerler Bizans’a geri verilmiş, ancak kalenin bu dönemdeki durumu bilinmemektedir. Bazı kaynaklarda Süleyman Çelebi’nin bir süre burada kaldığı da belirtilmektedir.

Fatih Sultan Mehmet Rumelihisarı’nı yaptırırken Anadoluhisarı’nın çevresini de bir Hisarpeçe ile çevirmiştir. Bu duvarın arkasına yerleştirilen toplar ile de Boğaz’dan geçen gemilere gerektiğinde ateş açılması sağlanmıştır.

İstanbul’un fethinden sonra bu kalenin işlevi bitmiş ve bir süre suçlu Yeniçeriler için hapishane olarak kullanılmıştır. XVII.-XVIII. yüzyıllarda bir süre Boğaz’a yönelik kazak akınlarının önlenmesinde kullanılmış, daha sonra Boğaz girişindeki kale ve istihkâmların yapılması ile de önemini yitirmiştir.

XVI. yüzyılda hisar ve çevresinde görevli askerlerin ve ailelerin yerleşmesi ile burası küçük bir mahalle konumuna gelmiştir. Fatih Sultan Mehmet döneminde hisarın önüne küçük bir mescit yapılmış ve burası Anadoluhisarı Mescidi Mahallesi ismi ile eski kayıtlara geçmiştir.

Evliya Çelebi burada 1080 ev, 7 mektep, 20 dükkân, namazgâh ve mescitten oluşan bir mahalle olduğunu ve Üsküdar Subaşılığı’nın kontrolünde bulunduğunu yazmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun sonlarına doğru hisarın etrafı yalı ve saraylarla doldurulmuştur.

Anadoluhisarı Osmanlı mimarisinde kale mimarisine göre yapılmıştır. İlk yapımında kare planlı bir kule ve bunu çevreleyen duvarlardan meydana gelmiştir. O dönemde kalenin bulunduğu yer kayalık bir burun olduğundan denizin sur duvarlarına kadar geldiği sanılmaktadır. Göksu Deresi’nin getirdiği alüvyonlar daha sonra arazi konumunu değiştirmiş, kalenin duvarlarının çevresi dolmuş ve kale iç kısımda kalmıştır.

Anadoluhisarı dört ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bunlar Asıl Kale (İç Kale), İç Kale duvarı, Dış Kale duvarı ve Dış Kale duvarındaki kulelerdir. Asıl Kale bazı yerlerde toprakla düzleştirilerek kayalık üzerine oturtulmuştur. Kare planlı ve oldukça yüksek bir yapıya sahiptir. Duvarların üzerindeki kirişlere ait çukurlardan kalenin üç katlı bir şato görünümünde olduğu anlaşılmaktadır. Üst örtüsünün ne şekilde olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. Melling’in gravürleri ile Pertusier Atlası’nda kurşun örtülü sivri külahlı olduğu görülmektedir. İstanbul’a 1830 yılında gelen Thomas Allom’un gravürlerinde ise hisar çatısız olarak görülmektedir. Bu da gösteriyor ki, kalenin külahı 1830 yılından önce yıkılmıştır.

Kalenin taş blok ve tuğlalardan oluşmuş duvar kalınlığı 2–3 m. arasında değişmektedir. Buraya yapılacak muhtemel bir saldırının kuzeyden gelme olasılığı göz önünde bulundurularak bu yöndeki duvarlar daha kalın tutulmuştur. Giriş İç Kale duvarından birinci kata atılan asma bir köprü ile sağlanmıştır. Ayrıca batı duvarlarına oyulan taş merdivenlerle zemine, ahşap merdivenlerle de üst katlara geçiş sağlanmıştır. Sonraki yıllarda bu giriş değiştirilmiş, kalenin güney-batı duvarlarına yeni bir kapı açılmıştır. Kalenin üst katında mazgallar ve istihkâm siperleri bulunmaktadır. Sur duvarlarını içeriden 1,5 m. genişliğinde bir yol çepeçevre dolaşmaktadır. İç Kale duvarları 2–3 m. kalınlığında olup, kuzey-batı ve kuzey-doğu köşelerinden Asıl Kale’ye bağlanmaktadır. Ayrıca mazgallı duvarların köşelerine de dörder nöbetçi kulesi yerleştirilmiştir.

İç Kale’den sonra yapılmış olan Dış Kale duvarları tamamen kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Duvar örgü sistemini büyük taş dizilerinin aralarına dizilen küçük taşlar oluşturmuştur. İç Kale duvarlarına göre daha ince olan Dış Kale duvarları İç Kale’ye güney-doğu ve kuzey-doğu köşelerinden bağlanmıştır. Mazgallı korkuluklarla sonuçlanan Dış Kale duvarlarının üç köşesine de silindirik, yarım yuvarlak ve at nalı biçiminde üç kule yerleştirilmiştir.

Dış Kale duvarlarında bulunan kuleler kendi aralarında at nalı, yarım yuvarlak ve silindirik olmak üzere üç tanedir. At nalı şeklindeki kulelerin çapı 4.75 m. olup, kalınlığı 2 m. dir. Büyük olasılıkla denizi kontrol altında tuttuğundan ötürü de bu duvarlara mazgallar yerleştirilmiştir. Buna benzer olan yarım yuvarlak kule 7,5 m. çapında olup, ahşap kirişlerle dört kata ayrılmıştır. Ahşap merdivenlerin birbirine bağladığı katlarda mazgal delikleri, iç kısımlarda ise dikdörtgen ve yarım daire şeklinde kapı ve pencere izleri görülmektedir. Bu kulelerin eteklerinde taş tuğla sıraları ile aralarındaki balık kılçığı biçiminde tuğla örgüler dikkati çekmektedir. Surun kuzey köşesinde kayalık tepe üzerinde bulunan mazgallı, silindirik kule ise 6 m. çapında ve üç katlıdır.

Cumhuriyetin ilanından sonra Anadoluhisarı İstanbul Belediyesi tarafından onarılmış, bu arada ortasından geçirilen Üsküdar-Beykoz karayolu kalenin bir bölümünün yıkılmasına ve özelliğini kısmen de olsa yitirmesine neden olmuştur. Bu yol yapımı sırasında çevresindeki kaleye bitişik evler kamulaştırılarak yıkılmış ve kalenin kalan kısımlarının ortaya çıkması sağlanmıştır.

Günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı yönetimindeki Hisarlar Müzesi Müdürlüğü’ne bağlıdır. Bakanlık tarafından 1992–1993 yıllarında acil onarımları yapılmıştır.