21 Temmuz 2016 Perşembe

Antik Dünyanın Altın Kenti: “Selçuk”

Antikçağın meşhur şehri Efes’i içinde barındıran Selçuk; küçük Asya eyaletinin görkemli başkenti, erken Hıristiyanlık döneminin en önemli dinsel merkezi, Meryem Ana’nın yaşamının son günlerini geçirdiği ve Aziz Pavlus’un defalarca ziyaret ettiği kutsal yer olarak her yıl yüz binlerce kişinin ziyaret ettiği bir ilçemiz. Antikçağın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı’na da ev sahipliği yapan Selçuk, tüm bu özellikleriyle “tipik bir Anadolu kasabası” tanımlamasından sıyrılıyor.


Kentler uzun yıllarda kurulur, bir anda yok olur” der Seneca. Kurulması uzun yıllar alan ama bir anda yok olan kentler gibi, üzerinde fazla söz söyleneme yen, kendi kendine dile gelebilen kentler de vardır. İçinde barındırdığı değerlere bakmasını bilenler, kentin anlattığından yola çıkarak, birçok bilgiye sahip olabilirler. İzmir’in Selçuk ilçesi de işte bu tür yerlerden biri. Selçuk’u bu kadar ünlü yapan nedir sorusuna verilecek tek cevap var: Tarihi güzellikleri. Dünyanın yedi harikasından birini, Artemis Tapınağını da içinde bulunduran Efes Antik Şehri, Yedi Uyuyanlar Mağarası, Meryem Ana Kilisesi ve içinde şarap yapılan tek Türk köyü olma unvanına sahip Şirince Köyü ile Selçuk, “tipik bir Anadolu kasabası” olmanın çok ama çok ötesine geçen, namı dünyaca meşhur bir yer.


Selçuk’u bu kadar meşhur kılan en önemli etken Efes Antik Şehrine ev sahipliği yapmasıdır. Antik dünyanın altın kentidir Efes. Modern dünyadan hiçbir iz taşımayan bu kentin her köşesi, olanca güzelliğiyle kendini ziyaretçilerine sergilese de “gizemli ve keşfe değer” duygusu yaratır. Peki nedir Efes’i bu kadar gizemli kılan? Cilalı taş devrine dek dayanan tarihçesi mi, yoksa hem putperestler hem de Hıristiyanlarca kutsal sayılması mı? Veya dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağının bu kentte yaratılması mı? Her bir soruya verilen “evet” cevabıdır belki de Efes Antik Şehrini bu derece önemli kılan ve ününü bu ülkenin sınırlan dışına taşıyarak on binlerce kişinin ziyaret etmesini sağlayan. Şimdi tek tek bu nedenlere bakalım ve anlatmaya öncelikle Efes’i Efes Antik Şehri yapan tarihçesiyle başlayalım.


Modern dünyanın antik kenti: Efes


Hayli geniş bir alana yayılmış olan Efes, içinde yüzlerce tarihi değeri barındırır. İşte Efes’e gidildiğinde mutlaka görülmesi gereken yerler ve onların kuruluş öyküleri.


Büyük Tiyatro: Antik Efes’in görkemli yapıları yıllara meydan okurcasına dimdik ayakta dururken, bunların en muhteşemi 25 bin kişilik tiyatrodur. Kuzeybatısında iki lonik sütunlu Helenistik çeşmenin bulunduğu tiyatronun, ilk kez yine Helenistik dönemde yapıldığı kabul edilse bile, günümüze kadar ayakta kalan yapının imparator Ctadius zamanında inşasına yeniden başlandığı, imparator Trinus (98117) döneminde tamamlandığı bilinmektedir. Tiyatronun ön kısmında oldukça sağlam ve iri taşlardan yapılmış soyunma yerleri belirgin şekilde görünmekte ve hâlâ kullanılmaktadır. ilk dönemde üç katlı olan tiyatro, her biri yirmi ikişer basamaklı üç bölümden oluşur. Sahne binası 18 metre yüksekliğindedir. Sahnenin arka duvarları son derece süslü ve nişleri içinde heykellerin bulunduğu bir görünüm taşımaktadır. Akustiği muhteşem olan tiyatronun tribünleri, sahnenin rahat görülebilmesi için çok dik inşa edilmiştir.


Ticaret Agorası: Tiyatronun karşısında yer alan ticaret agorası giriş kapıları ve alanı çevreleyen sütunları ile dikkat çeker. Esas yapı Helenistik olmakla birlikte, bugün kalıntıları görülen agora, imparator Augustus döneminde yenilenmiştir.


Mermer Cadde: Efes antik kentinin güneydoğusunda bulunan Magnesia kapısından Koresos kapısına kadar uzanan 400 metrelik mermer cadde, MS 5.


yüzyılda yeniden yapıldı. Caddenin altından geçen kanalizasyon sistemi denize kadar uzanır. Mermer cadde ile Celsus Kitaplığı arasındaki açık alanda Auditorium bulunduğu ve burada konuşmalar yapılıp şiirler okunarak söylevler verildiği bilinir.


Celsus Kitaplığı: Agora’nın güney tarafında bulunan Celsus Kitaplığı, M.S 135 yıllarında Asya Konsülü Julius Celsus Halemaeanus adına oğlu Julius Agiula tarafından Romalı mimar Vitruoya’ya yaptırılır. Dıştan iki katlı, içten 15 metre yüksekliğinde tek bir salondan oluşup salonu çevreleyen üç katlı galerilerde, duvara serpiştirilmiş pencerelerden ışık süzülür; arka duvardaki bir kapıdan ise Celsus’un mezarına geçilir. Kazılar sırasında Celsus’un burada bulunan heykeli halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Ön cephe kolonları arasında bulunan dört kadın heykeli “Akıl, Kader, İlim ve Erdem” öğelerini sembolize eder. Bu heykellerin orijinalleri ise bugün Viyana Müzesi’nde bulunur. Döneminde dünyanın sayılı bilim adamı ve düşünürünün yetişmesine aracı olan Celsus parşömen ruloların nemden etkilenmemesi için iki tarafı tuğladan örülmüş kapalı raflarda korundukları belirlenmiştir.


Aşk Evi: Mermer Cadde’nin Kuretler Caddesi ile kesiştiği noktada bulunur. Yol üzerinde kazılmış sol ayak ve bir kadın başı görülür. Bu iki görüntü dünyanın ilk reklam panosu olarak değerlendirilmekte ve az ileride kadın bulunabileceğini haber vermektedir.


Yamaç Evler; Celsus Kitaplığı’ndan Kuretler Caddesi’ne dönüşte sağ tarafta Bülbül Dağı’nın yamaçlarında kentli zenginlerin ikamet ettikleri evlerdir. Yakın zamanda restore edilerek orijinallerine daha yakın hale getirilmiştir. Evler geniş merdivenlerle caddeye dikey olarak açılmakta, duvarlarında fresk mozaiklerle süslü kaplamalar bulunmaktadır. Efes’te bunların dışında son derece büyük arkeolojik öneme sahip Skolastika Hamamı, Hadriyan Hamamı, Domitian Tapınağı, Tirainan Çeşmesi, Devlet Agorası, Belediye Sarayı, Odeon, Stadyum, Akropol, Bizans hamamları, Çifte Kiliseler, Liman hamamları, Arkadiana bulunmaktadır.


St. Jean Bazilikası: Bizans imparatoru Justinyen’in MS 6. yüzyılda Hz. İsa’nın havarilerinden St. Jean adına yaptırdığı Ayasuluk Tepesi’ndeki bazilikaya batıdan girilir ve planı bir haçı andırır. St. Jean’ın mezarı da burada bulunur.


Nasıl ki bir kitap, satır satır, sayfa sayfa belli bir dünyayı anlatıyorsa, bazı kentler de taşı toprağı, barındırdığı tarihi ve/veya doğal güzellikleriyle kendisine bakana cok şey ifade eder. Tarihçesi MÖ 6000’li yıllara, diğer bir ifadeyle cilalı taş devrine kadar dayanan Efes de bu yerleşim birimleri arasında bulunur ve antik dünyanın en önemli merkezlerinden biri olarak değerlendirilir.