1 Nisan 2016 Cuma

Bugün ki İstanbul Gezisi Opera Binası Temalı

Atatürk Kültür Merkezi’nin bitişiğinde, ortasında iki sıralı bayrak direklerinin yükseldiği, arka taraftaki otoparka giden kısa geçitte 1950’li yıllara kadar Miramare Apartmanı yükseliyordu. Eski Dışişleri bakanlarından, Adnan Menderes ile birlikte idam edilen Fatin Rüştü Zorlu’nun annesi de bu apartmanda oturmaktaydı.


Bugünlerde, yıkılıp yeniden yapılması yönünde bitip tükenmek bilmeyen tartışmalara konu olan Atatürk Kültür Merkezi ya da eski adıyla Opera Binası ise uzun yıllar süren çalışmanın ardından 1969 yılında hizmete açıldı. Temeli 1949’da s atılan binanın İstanbul’un Fethi’nin 500. yılma yetiştirilmesi planlanıyordu, ancak ekonomik yetersizlikler, Türkiye’nin yaşadığı siyasi çekişmeler derken anca yirmi yılda tamamlanabildi. Atatürk Kültür Merkezi’nin olduğu yerde daha önceleriyse dönemin elektrik idaresine ait binalar ve lojmanlar bulunuyordu. AKM’nin yanındaki yokuştan Gümüşsuyu’na ya da bugünkü adıyla İnönü Caddesi’ne iniliyor. Gümüşsuyu’na inerken de Ayaspaşa semti bulunuyor. Aslında Ayaspaşa ve Gümüşsüyü arasında kesin bir sınır çizmek zor. Belki de ben büemiyorum. Büyük olasılıkla ikisi iç içe geçmiş durumda.


Taksim civarındaki mezarlıkların kaldırılma süreci 1860’larda başlayıp Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar sürdü. Mezarlıklar kaldırılırken Kanuni Sultan Süleyman dönemi sadrazamlarından, ömrü Mohaç’da, Viyana’da, Bağdat’ta, Tebriz’de seferlerde geçen Mehmed Ayaş Paşa’nm, içinde kılıcının da olduğu mezarı bulundu ve o bölgeye “Ayaspaşa” dendi. Arnavut devşirmesi olan Ayaspaşa’ya Taksim, Elmadağ, Galatasaray, Cihangir ve Beyoğlu’nun büyük bir kısmı bahşedilmişti. İçinde havuzu olan büyük bir konakta yaşayan Ayaş Paşa yakalandığı vebadan kurtulamayarak 1566’da ölmüştü. Ölümünden neredeyse dört asır sonra, varisi olduklarını ileri sürenler 1920’li yılların sonlarında dava açtılarsa da, yıllar süren çabalan sonuç vermedi.


Yeri gelmişken, Gümüşsuyu’nun hikayesinden de bahsedelim. Ayaspaşa nasıl Ayazpaşa’ya dönüşüp dile yerleştiyse, “Gömüşsuyu” da zamanla Gümüşsüyü oldu. “Gömüş”ün kelime anlamı “su haznesi”. Osmanlı zamanında “maslaklardan merkeze, yani maksemlere akan su oradan “taksim” edüirdi. Dağıtılan su da yol üzerindeki daha küçük depolarda, “gömüş”lerde depolanırdı. Birazdan göreceğimiz Gümüşsüyü Askeri Hastanesi’nin duvarında da böyle bir su haznesi var ve semtin adı da kışlanın “gömüş”ünden geliyor.


Gümüşsuyu’na doğru inen caddenin üzerine 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başından kalma estetik Art Nouveau apartmanlar bulunuyor. Genellikle de iyi korunmuş dürümdalar. Apartmanların bitiminde de zemin katta İstanbul’un Rejans’tan sonra açılmış ikinci Rus lokantası bulunuyor. Ayaspaşa Rus Lokantası, 1940’lı yıllarda bir Macar göçmeni olan Judith Krischanovski ve Beyaz Rus eşi tarafından işletilmeye başlandı. Rejans’a göre daha sakin ve ucuz olan bu lokanta kısa sürede İstanbul’daki elit kesimin uğrak yeri olmuştu. Yıllar geçip lokanta el değiştirse ve bazı ufak değişimler yaşadıysa da halen eski ortamını büyük ölçüde muhafaza ediyor.


Ayaspaşa Rus Lokantası’nın hemen üst tarafındaysa C. Fischer Lokantası var. Burasının, bir dönemler Asmalımescit ve Galatasaray civarında yer tutmuş seyyah Rudolf Fischer’in, kendi adını taşıyan meşhur Alman lokantasıyla ilgisi şu bakımdan var. 1978’te kapanan Alman lokantasının eski garsonlarından Cemal Ok, Fischer’de edindikleriyle 1983’te bu yeri açmış.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder