İstiklal caddesinde yol alırken Tünel üzerinde, Tütüncü Çıkmazı’nın yanında Hotel Metropolden kalma işlemeli bir kapı bulunuyor. Bir zamanlar bu kapının ardında, 1895’te İstanbul’da ilk sinema gösteriminin yapıldığı Sponek (Sponeck) isimli birahane vardı. Kapının hemen yanında 1893 yılında yapılan ve 1993’te ciddi bir restorasyon geçiren Aznavur Pasajı’m görüyoruz. Mısır Apartmanı’nın mimarı Hovsep Aznavuryan tarafından yapılan pasajın Meşrutiyet Caddesi’ne çıkan bir kapısı daha vardı, ancak bu kapı restorasyon sırasında, muhtemelen yer kazanma düşüncesiyle kapatıldı. 1870’lerde Aznavur Pasajı’nda saatçi Mihal Zapontis’in, kunduracı Konstantin Vitalis’in, müzik aletleri satan Konstantin Nomismatidis’in dükkanları, Emanuel Kuzuris’in kafesi ve Andrea’nın Cafe Commerce’i vardı. İçinde bir de bilardo salonu olan Cafe Commerce, Servet-i Fünunculann rağbet ettiği bir mekandı. Aznavur Pasajı’nın içi, 1980’lerin sonunda yıkılarak yeniden inşa edildi.
Aznavur Pasajı’ndan hemen iki adım ilerideki dar aralıktan, yeni adı Danışman Geçidi olan Hazzopulo (Hacopoulo) Pasajı’na girelim. 1871’de açılan pasaj, adını ilk sahibi ünlü Rum tüccar Hazzopulo’dan alıyor. Pasaj, yapıldığı günden beri iplikçi, ibrişimci, düğmeci, şapkacı ve terzileri bir arada bulunduruyor. Yapıldığı yıllarda, üst katlan konut olarak kullanılan pasajda Ahmed Mithad Efendi matbaası vardı. Namık Kemal’in İbret gazetesi de bu matbaada basılırdı. Dolayısıyla Hacopoulo Pasajı, bir dönem Jön Türklerin buluşma yeri olmuştu.
1870-1880’li yıllarda; Kuaför Valentin Kardeşler, halıcı Filipoviç, Carmelo Patitucci ve Matzurdelli Kuaför Salonları, Braun Kardeşler, Matmazel Akitodores ve Singrus’lar, görkemli lokanta ve meyhanesiyle Kamelos, Paris somya ve karyolalarının satışmı yapan Neyrat, Pera’nın güzel hanımlarına hizmet veren Matmazel Adel, Heral Usta’nm Büyük Lüks Kundura Mağazası, kadm iç çamaşırları satan Madam Eitenne Touzet, erkek terzilerinden Foskolo, Armao, Barbagalo ve Marengo da uzun bir süre bu pasajm saygm şahsiyetleri arasında yerlerini almışlardı.
Pasajda bulunan Dikran Çuhacıyan’ın opera tiyatrosu ve Adam Musiki Mağazası geçen yüzyıl sonunda Pera’nın önemli kültür merkezleriydi. Ünlü fotoğrafçı Ara Güler’in babası Dacat Güler’in eczanesi de bu pasajda 38 numaradaydı. Şapkacı Madam Katya hâlâ burada…
İstanbul’un 1453’te Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedilmesiyle Bizans tarihe gömülmüştü. Ancak Bizans’ın kültürel etkisi devam etti. İstanbul, Osmanlı başkenti olduğunda kentte önemli bir Rum nüfusu bulunmaktaydı. Rumlar nüfusça en kalabalık gayrimüslim topluluktu. Patrikhane çatısı altında örgütlenen İstanbul’daki Rum cemaati Bizans mimarisi ve sanatını kiliselerinde devam ettirdiler. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun belirlediği kurallar çerçevesinde inşa ettikleri kiliselerde “hem Bizans hem Osmanlı, ne Bizans ne Osmanlı” diye adlandırılabilecek bir biçim ortaya çıktı.
Günümüzde İstanbul’da doksan bir Rum Ortodoks Kilisesi bulunuyor. Bunlardan seksen dördü Fener’deki Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne, üçü Kudüs Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne, biri Sîna Başpiskoposluğu’na, üçü de Türk Ortodoks Başpiskoposluğu’na bağlı. Bugün bu doksan bir kilise adeta zamana karşı direniyor. Çünkü bir zamanlar İstanbul mozaiğinin bir parçası olan ve sayhan yüz binlerle ifade edilen İstanbul Rumlanndan sadece 1500-2000 kişi kaldı. Beyoğlu’nda göreceğimiz iki Rum Ortodoks kilisesinden ilki Aya Panayia İsodion.
Hacopoulo Pasajı’ndan demir kapıyı geçerek kilisenin bulunduğu alana çıkabiliriz. Meryem, Doğu kiliselerinde “Panayia” olarak adlandırılıyor. “Panayia isodion” ise Meryem’in kutsal tapmağa sunuluşunu ifade ediyor. Aya Panayia Rum cemaatinin önemli ve de ilginç kiliselerinden birisi. Rum kiliselerinde pek rastlanmayan çan kulesi Aya Panayia’da görünüyor.
Sadece pazar sabahları ve özel günlerde ibadete açılan kilisenin bahçesinde bir de küçük ayazma bulunuyor. Dışandan çok gösterişli olmadığı sanılabilir, ancak kilisenin içi dini öğeleri konu alan etkileyici resimlerle kaplı. Kilisenin arkasından Meşrutiyet Caddesi’ne bir geçiş var. Biz o tarafa gitmiyor, kilisenin ön tarafındaki merdivenlerden aşağıya inip sağa dönüyoruz ve İstanbul’un yemek kültüründe önemli bir yeri olan Rejans Lokantası’nın önüne geliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder